Yazar; Özlem Marangoz Aydın
Anladığımız ve yaşadığımız gibi konuşuyoruz. Kulağımıza her gün çalınanların ne olduğuna dikkat kesildiğimde hayretim birkaç kat daha arttı. Endişem de! “Adam gibi konuş, adam gibi dur, erkek Fatma, kadın başına, elinin hamuru ile…, kadın sürücü, kadın avukat, kadın şair, kadın ressam, kadın milletvekili, bilim adamı, işadamı, erkeksen çık karşıma, karı gibi kıvırtma, kızı aldık, kızı verdik, eksik etek, erkek adam ağlamaz, kız gibi ağlama, kız gibi gülme, çarparım şimdi, kapa çeneni, koç gibi maşallah, koyun gibi bakma, alırım ayağımın altına, kadın başına…” Hemen hemen tüm küfürler Erilce’dir. Argo, daha çok Erilce konuşur.
Nedir bu eril dil ya da erilce?
Türkçenin etimoloji sözlüğünde “adam, asker” anlamına gelen “er”den türeyen eril, güçle simgelenen erkek ve askerle özdeşleştirilir yani şiddete meyilli yaşar dilimizde. Erilce, insanlık tarihi kadar eskidir. Erilce, dünya dillerinin hemen hemen hepsine içkindir, ama bazılarında daha fazla hissedilir. Erilce’nin insan hakları ile ilgisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İnsana verilen değer arttıkça, insan hakları korunmaya alındıkça Erilce çözülür, geri çekilir. Ama insan haklarının yerleşmediği, yeterince korunmadığı kültürlerin, bilinçlerin rengi daha çok Erilce’dir.
Erilceyi tanımak için biraz daha yakından bakalım: “Bir dili eril yapan şey, iktidarın dili olmasıdır. Hükmedici, işgalci, buyurgan, aşağılayıcı ve kapalı bir dil olmasıdır. Kadın ya da erkek kullanmış fark etmez. Üretken bir tartışmayı yürütmek değil de, muhatabını ezici, yok edici, onu yerin dibine batırma üslubu eril dilin alametifarikasıdır.”
Demek ki Erilce, sadece erkeklere ait, erkeklerin kullandığı bir dil değil. Bu dil, cinsiyetten çok zihniyetle bağı ile karşımıza çıkıyor.
Erilce, insanın, insanlığın adı koyulmamış dillerinden biri olmakla birlikte insan haklarına aykırı görünmektedir. Öyleyse Erilce, aslında sadece bir dil değil, insanın kendisini, yaşama şeklini, görüşlerini, fikirlerini, neyi nasıl anladığını ve ifade ettiğini net bir şekilde görmemizi sağlayan kocaman bir büyüteçtir, aynadır. Bu durumda sorulması gereken birtakım sorular vardır:
İnsan olarak zaten hakkımız olanı cinsiyete bağlı olarak tekrar hak etmek için çabalamak, o hakların fiiliyatta olmadıklarına işaret değil midir?
İnsan hakları yeterli bir kavram değilmiş gibi “çocuk hakları”, “kadın hakları” gibi alt başlıklara neden ihtiyaç duyulmaktadır?
Eğer “çocuk hakları” ve “kadın hakları” ayrıca tanımlanıyor ve kazanılması için mücadele ediliyorsa “erkek hakları” neden dilimizde yok? Erkekler bu hakları ne zaman ve nasıl hak etmişler?
İnsanlık, dişil dilden şikâyet etmezken Erilcenin ezici, ezici olduğu kadar yıkıcılığının ipliğini neden her gün daha çok pazara çıkarmıyoruz? Neden içinde yaşadığımız savaşçı evreni barışçıllaştırabilmek için çaba harcamıyoruz?
Kadınların yalnızca insan oldukları için hak etmeleri gereken hakları bir de “kadın” olarak elde etmek için daha ne kadar mücadele etmeleri gerekmekte?
Erilce’nin ortadan kaldırılması için değerli hocamız İoanna Kuçuradi’nin yaklaşımını rehber olarak kabul edelim. İoanna Kuçuradi’ye göre insan hakları sorunu felsefi, etik ve siyasal bir sorundur. Felsefi bir sorundur, çünkü insan hakları kavramının netliğe ihtiyacı vardır. Etik bir sorundur, çünkü insan haklarını ihlal eden ya da saygı gösterenler kişilerdir. Siyasal bir sorundur, çünkü tüm vatandaşların insan olarak korku ve yoksunluktan uzak yaşayabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak devletin görevidir. İşte biz bu yüzden çocuklarla felsefe yapılmalıdır. İşte tam da bu nedenle “felsefi iletişimin, iletişim ve etkileşimde yaygınlaşması için çaba harcanmalı ve çocuklarla birlikte ailelere de ulaşılmalıdır
Çocuklar görerek, hissederek, izleyerek öğrenirler. Erilce duyarak büyüyen çocuklar, Erilce konuşurlar. İnsan, hak, cinsiyet, eşitlik kavramlarının anlamlarını tam olarak kavramadan büyüyen çocuklar bu kadim savaşın cinsiyetlerine bağlı tarafları olarak savaşmaya devam edeceklerdir. Mesela savaş Erilce bir kelimedir. Savaşa erkekler karar verir, topla tüfekle savaş başlatan bir kadın bilmiyorum.
Erkekler sanki tüm insan haklarına sahiplermiş gibi cinsiyetleri bazında hak aramazlar. Ama Erilce onları da ezer. İnsan olarak haklarını kullanabilmeleri için kadınlarını ve çocuklarını “genelde” desteklemezler.
Tarihte tuttuğu köşe başına bakıldığında çıkış noktası çok anlamlı olan “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” bugün ulaştığı “kadınlar günü” kısaltması ile tam olarak ne ifade ediyor? Olanlar ve olması gerekenleri tüm çıplaklığı ile görebiliyor muyuz? Erkekler gerçekten kadınların da insan haklarını kullanabilmesini istiyorlar mı? Emin değilim.
İnsanlığın kadim sorunlarından birisini insan haklarını gözetenler olarak aşabiliriz. Kadın hakları “meselesine” insan olarak bakabiliriz. Aslında “kadın hakları” da bir bakıma Erilce’nin icadıdır. İnsanın insan olduğu için sahip olması gerektiği düşünülen ve tanınan “haklar”ın kadına verilmemesi kadının tercihiymiş gibi isimlendirilip kadının neden ötekileştirildiğini anlamak vebu dilin hayata egemenliğini sorgulamak bizim sorumluluğumuz.Gelelim erkeklerin sorumluluklarına… Erkekler, kadınların tıpkı kendileri gibi “insan” olduğunu kabul etmekle, onlara hakları olan kişi muamelesi yapmakla başlayabilirler. Kadın ve hakları söz konusu olduğunda sadece kadınlar değil, erkekler de konuşabilirler ve insan olarak birlikte hak arayabilirler. Pierre Curie “Birlikte çalıştık, eğer Maria’nın adını geçirmezseniz Nobel ödülünü kabul etmeyeceğim.” demeseydi, Madam Curie Nobel ödülünü alamayacaktı ve biz adını belki de hiç bilmeyecektik.
Erilceyi kullanmayı bırakabiliriz. Konuşulanları dikkatlice dinleyin, Erilceyi tanıyın, özgürleşmeyi ve barışçıl bir hayatı ne kadar tehdit ettiğini fark edin. Okuduklarınızda görün Erilceyi. Mesela bir internet haberinde: “Büyük satranç ustası Garry Kasparov, bir zamanlar “sirk kuklası“ dediği Macar kadın satranç oyuncusu Judit Polgar’a 42 hamlede yenik düşmüştü. Kasparov, Polgar için “Satrancı bıraksın, çocuk doğursun…“ demişti.1989’da da Kasparov bir röportajında kadınların satrançta zayıf olduklarını ve görevlerinin kocalarını desteklemek olduğunu söylemişti.. 2002’de 26 yaşındaki genç kız onu ve onun gibi tüm dünya şampiyonlarını yenmişti.
Peki, çocuklar bu haberi okuduklarında ne düşünürler? Çocuklar bu yazıyı okuduklarında sorun görürler mi?
Eğer görmüyorsa ya da göremiyorsa bu, onları büyüten insanlığımızın sorumlusu olduğu bir aymazlıktır. İşe kendimizden, hane içinden başlayabiliriz. Erilceyi “insanlık diline” tercüme edebiliriz. Pankartımı çocuklarımla birlikte “İnsan haklarımızı kullanmak ödevimizdir.” olarak kaldırıyorum.
Opus Noesis yazılarıyla Medium'da!
Bizi takip etmeyi unutmayın: https://medium.com/@opusnoesis
Comments